ÇAVDAR TARLASINDAKİ ASİ



Başka Sinema sponsorluğunda gösterilen "Çavdar Tarlasındaki Asi", Amerikalı yazar J.D. Salinger'in yaşam öyküsünü anlatan 2017 yapımı bir film. J.D. Salinger, "Çavdar Tarlasında Çocuklar" ve o kitap içerisinde yarattığı Holden Caulfield karakteri ile 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki -40 yıllar- Amerikan edebiyat hayatının yanı sıra kitabı okuyanların da hayatlarını derinden etkilemiştir.

Salinger'ı ilk olarak 20'li yaşlarındaki hali ile tanıyoruz. Gece hayatını ve kadınları tavlamayı seven, enerjik, yakışıklı ve yazar olma hayalleri ile yanıp tutuşan bir genç.

Bir gün yazar olma hayalini ve Yaratıcı Yazarlık Okulu'na gitme arzusunu babasına açıyor bu genç adam. Babası ise ona, boş hayallere kapılmamasını, yazarlığın para getirmeyeceğini anlatır ve aile işini devam ettirmesini ister. Salinger'ın aile işi ile hiçbir alakası yoktur ve annesinin de ona arka çıkması ile istediği okula kaydolur.

Herkes gibi olmak istemeyen bir yazar adayı vardır karşımızda. Kendi yazdığı hikayelerin başka hikayelere benzememesini ister. Kalıplara karşı çıkıyordur veya bir bakıma kendi kurallarını oturtmak istiyordur. Yazarlık hayaline sımsıkı tutunmuş bu genç adama, okuldaki hocası Whit Burnett, gerçek bir yazarlığın ne demek olduğunu öğretmeye başlayacaktır. Burnett, Salinger'ı zorlayacaktır fakat onun gerçekten iyi bir yazar olmasına yardımcı olmaktadır. Çünkü, tabir-i caizse, Salinger'ın içindeki ışığı görmüştür.



"Hayatın boyunca reddedileceğini bile bile hala yazar olmaya devam edebilir misin? Eğer cevabın hayırsa bu kapıdan dışarı şimdi çıkabilirsin!" Whit Burnett bu sözünü Salinger'ın içindeki saf yazma arzusunu harekete geçirebilmek için söylüyor ve daha sonraları da vereceği tavsiyeler ile birlikte Salinger ve Burnett arasında sıkı bir dostluk gelişiyor.

Gönderdiği her dergiden ve gazeteden ret cevabı almaya devam eden Salinger, en sonunda "Gençler" adlı kısa hikayesini yayınlamayı başarır. Bu hikayenin yayınlanmasının ardından ise diğer hikayeleri de yayınlanmaya başlar. Salinger hikayelerini köstekleyen kendi baskın sesinin ve egosunun sanki yavaş yavaş önüne geçmeyi başarıyordur.

Hikayelerinin hızla yayınlanmaya başlamasının ardından Salinger, Holden Caulfield adındaki -Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabındaki karakterin ismi- karakterini yaratır. Caulfield karakteri herkes tarafından beğenilir ve yine Whit Burnett, Salinger'ı cesaretlendirecek kelimeleri sarf etmeye başlar. Burnett, ona Caulfield'ın çok orijinal bir karakter olduğunu, onun kısa hikayelerin içerisinde kaybolmamasını ve kesinlikle bir romanı hak ettiğini dile getirir. Ne olursa olsun, Salinger kendini bu romanı yazmak zorunda hissetmeliydi.



Japonya'nın Pearl Harbor'a saldırması ile 2. Dünya Savaşı'na katılmak zorunda kalan Salinger, hayatının en zor dönemine adım atıyordur. Savaşın korkunç etkileri ve beyninden çıkmak bilmeyen dehşetli anılar ile ruhsal olarak bir enkaz haline dönüşen Salinger, artık yazamaz. Yazmaya başlarsa savaş anılarının üzerine hücum edeceğinden korkar. Fakat onun yazıya olan tutkusu, bu korkusunu bir şekilde yenmesine olanak tanır ve en sonunda Holden Caulfield romanını bitirir. 

Çavdar Tarlasında Çocuklar romanı yayınlandıktan sonra Amerika'nın en çok ses getiren kitaplarından birisi haline gelir, Salinger ise Amerika'nın en çok tanınan yazarı. Salinger artık istediğini başarmıştır. Hiçbir yazara benzemeyen bir tarz yaratmış ve bunu insanlara kabul ettirmiştir.



J.D. Salinger hayatını yazmaya adamış bir insan. Yazıyı bir ritüel haline dönüştürüyor yıllar geçtikçe. Resmen yazmak eylemi onun için bir din görevi görüyor. Yazdıkça rahatlıyor. Hayatının ilerleyen dönemlerinde de bu dini sadece kendisine has kılıyor. Böylece ‘yayınlanmak her şeydir’ mottosuna sıkıca bağlanan Salinger için artık yayınlanmamak her şey olacaktır ve yıllar sürecek olan bir inzivaya çekilecektir.

Karamsar ve oldukça gerçekçi olan Salinger’ın yazdığı hikayelerini diğer bütün yazarların yaptığı gibi mutlu son ile bitirme gibi bir çabası yok. Çünkü, “gerçek hayatta kimse kavuşamaz ve mutlu olmaz.” diyor. Bu nedenle de herkes gibi olmak istemiyor. Kendi yazdığı hikayelerinin başka hikayelere benzememesini istiyor.


Kevin Spacey yine muhteşem oyunculuğu ile göz doldururken, Nicholas Hoult da ondan aşağı kalır bir oyunculuk performansı sergilemiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En İyi 5 YouTube TÜRKİYE Kanalı

AMERICAN GODS

DOĞU'NUN LİMANLARI - AMİN MAALOUF