UYUYAMAYANLAR - ADRIAN BARNES
“Arthur C. Clarke Ödülü
Finalisti” olan Uyuyamayanlar, okuyucularına distopik bir dünya sunuyor.
Vancouver, Kanada’da
başlayan hikaye, dünya üzerindeki neredeyse herkesin bir gece nedensiz bir
şekilde uyuyamaması ile başlıyor. O gecenin sabahında ise herkes, hiç kimsenin
uyuyamadığını öğreniyor. Kimse bu duruma
anlam veremezken ve gece yatağa yattıklarında tekrardan uyuyabileceklerini
düşünürken, beklentiler boşa çıkıyor. Ertesi gece de uyuyamıyorlar. Ve günler
sürecek bir delilik, dünyanın ve toplumun çöküşü hızlı bir şekilde başlıyor.
Dünya üzerindeki
neredeyse herkes uyuyamama sorunu ile mücadele ederken, küçük bir azınlık ise
uykuya dalmada hiçbir güçlük çekmeden uyuyabiliyorlar. Ve hiç kimse
uyuyamayanların neden uyuyamadığını, uyuyanların ise nasıl uyuyabildiklerini
bilmiyorlar. Hiçbir fikirleri yok ve bu sorunu çözebilmek için vakitleri de
kalmıyor. Günler geçtikçe, uykusuzluktan dolayı bütün dünya altüst oluyor ve
sonunda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bir şekle giriyor.
Uyuyamayan çoğunluğun
içerisinde yukarıda bahsettiğim gibi bir uyuyabilen azınlık var. Bu azınlık,
çoğunluğunu çocukların ve küçük bir kısmını ise yetişkin insanların oluşturduğu
bir gruptan ibaret. Uyuyamayanlar bu azınlık gruba nefret beslemeye
başlıyorlar, bir nevi onların mışıl mışıl uyumalarına dayanamıyorlar ve
içlerinde çocukları avlayıp öldürme istekleri gelişiyor.
Uyuyabilen yetişkin
insanlardan birisi olan Paul, -başkarakterimiz- bütün olayların ortasında yer
alan bir insan. Uykusuzluğun ardından insanların ve dünyanın ne hale geldiğini
Paul’un tuttuğu günlüklerden öğreniyoruz. İnsanların uyuyamamaya başladıktan
sonra psikolojilerinin nasıl bozulduklarını, benliklerini nasıl kaybettiklerini
ve hissiz bir varlık olarak yaşamaya devam ederlerken, derin bir uykuya
dalabilmeyi nasıl arzuladıklarını –bu derin uyku ölüm bile olsa- bütün dehşeti
ile bilmediği okuyucuya anlatıyor.
Atmosferi oldukça güzel
yaratılmış olan Uyuyamayanlar uykusuzluğun, deliliğin, tehlikenin ve dehşetin
kol gezdiği Vancouver sokaklarını bütün karanlığı ile okuyucuya
hissettirebiliyor. Paul ile olaylara tanıklık ederken, olan hiçbir şeye anlam
veremiyoruz ve bu uykusuzluğun sonunun da nereye varabileceğini bilmiyoruz.
Uyuyamayanlar, çoğu
şeyi havada bırakıyor. Uyuyanların neden uyuduğunu veya uyuyamayanların neden
uyuyamadığını bilmiyoruz. Aradaki farkın neden kaynaklandığına dair hiçbir
neden gösterilmiyor. Sadece olanlar oluyor ve insanların karşılaştıkları bu
yeni durumda ruhsal ve fiziksel olarak neye dönüştüklerini görüyoruz. Bu saydığım
nedenler ile birlikte sonu da okuyucuyu pek tatmin etmiyor diyebilirim.
Hikaye içerisinde kalan
boşluklar büyük ihtimalle yazar tarafından kasıtlı olarak oluşturulmuş. Bu
eksiğine rağmen Uyuyamayanlar, yarattığı atmosfer ve orijinal düşüncesi sayesinde
okurken zevk alınacak distopik romanlara aday gösterilebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder